17 Ekim 2012 Çarşamba

Anneciğim


Herkesin Anne, Baba, Dede ve Babannesi özeldir


 


        Canım annem Nuriye Çelik. Annem annesini hiç görmemiş. Anneannem annemi doğurduktan bir ay sonra ölmüş. (Aslında yukarıda anlattığım gibi anneannem de yetim büyümüş. Anneannemin babası Çanakkale savaşında şehit olmuş. )
 
Canım annem bebekken ve üç yaşındaki kardeşi Bekir’e (dayım) üvey annesi bakmış. Daha sonra Nevzat abisinin (Rahmetli dayım) yanında büyümüşler, Annem abisinin evinde gelin olmuş. Annemin babası olan dedem de, annem ilkokuldayken ölmüş. Yani canım anneciğim hem öksüz, hem yetim büyümüş.
 

 


       Canım babam İsa Çelik. İsa ismi babamın dedesinin adıdır. İsa dedem Çanakkale Savaşı gazisiymiş. Çanakkale Savaşında bir gözünü ve dilinin yarısını kaybetmiş. Atılan bombadan sıçrayan şarapnel parçası ile bir gözü akmış. O gözü takmaymış ve yandan gelen bir kurşun dilinin ucunu götürmüş; biraz peltek konuşurmuş. Babama kuzum yerine kujum dermiş.
 

Babamın dedesi İsa dedem, babam çocukken vefat etmiş. Babamın anlattığına göre İsa dedem hasta yatağındaymış. Köydekiler yine hasta ziyaretine gelmişler. Ve ev kalabalıkmış. İsa dedem bir ara yatağından doğrulmuş. “Hele uşaklar şu odayı bir boşaltın hele; içeri giremiyorlar” demiş.
 

Herkes odadan çıktıktan bir dakika sonra son nefesini vermiş. Bir dizi filmde görmüştüm. Şehitler son nefesini verirken şehitler kollarına girip onları karşılıyorlardı. Belki de İsa dedemi de karşıladılar. İnşallah ben de ölünce onları görebilirim. Annemin dedesi şehit, babamın dedesi gazi... Ne mutlu bize ! 

 

   Benim dedemin ismi ise Faik’tir. İsa oğlu Faik, ve Faik oğlu İsa (yani babam)...

 

   İlkokula dedemlerin yanında otururken başladım. Her gün bir km yürüyerek okula gidip gelirdim. Sanırım 1979 yılıydı. Okula gidip gelirken bazı kahvehanelerin camlarında ve duvarlarında kurşun delikleri vardı. 80 öncesi sağ-sol olaylarından aklımda kalan buydu. Bir de 1980 ihtilalini hayalen hatırlıyorum.

 

   En küçük amcam, Menderes amcam ilkokuldan sonra okumamış ve İstanbul’a çalışmaya gitmişti. İzine geldiğinde sordum. Menderes aga (küçükken amca yerine aga dermişim) İstanbul neresi, nasıl gidilir?
 
 
Amcamda boş bir kulübeyi göstermişti. Bunun içine giriyorum. Bir dakika sonra çıktığımda İstanbul’da oluyorum demişti. Çocuk hayal dünyamda çok etkisinde kalmıştım.
 
 
Okuldan dönerken bu kulübenin önünden geçerken çok merak ederdim. O zamanlar televizyondaki uzay yolu dizisine bakardım. Kulübeyi hatırlayıp demek ki ışınlanma gerçekmiş derdim :)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder