17 Ekim 2012 Çarşamba

En büyük engellilik nedir?



 <<<= Yandaki "KİTABA Giriş" butonuna tıklayarak okumaya başlayabilirsiniz.


Sonrasında yazının aşağısına gelince "Sonraki kayıt" butonuna tıklayıp okumaya devam edebilirsiniz.

 
En büyük engellilik nedir?
 
 
 

 

 

 

Sanırım sen kimsin diye merak etmişsinizdir.

Efendim ben yurdumuzdaki milyonlarca engellilerden birisiyim.

Her gün karşılaştığımız,  kendi başımıza gelmez sandığımız, bakıp göremediğimiz ama aslında görmezden geldiğimiz insanlar vardır. İçimizdeki ötekilerdir onlar.

Madem ki bu kitapla bir şekilde buluştunuz.

O halde lütfen okuyunuz ve inşallah kitabı bitirdiğinizde beğenirseniz, siz de sevdiğiniz insanlara hediye edersiniz.

Belki de tekrar okumayı istersiniz.

Yaşadığım hayat serüvenimin özeti şudur :

“Hasta olduğumu, hayallerle geçmiş ondokuz yılın sonunda öğrenmem. Ve yıllardır aradığım gerçek aşkı bulmam”

diyebilirim. İnşallah bu kitabı okuyunca AŞK’a, engellilere, dinimize bakışınız değişecek. 

 

 

                                  C.Çelik



 - The End -
 
Celal Çelik, Elbet birgün buluşacağız
 
Söyleyen: Ahmet Özhan



Söz besteci: Konya Ereğli'li hemşehrim ben doğduğum yıl 1973 te trafik kazasında ölen büyük besteci MUSTAFA SEYRAN .
Ben Celal Çelik Ölünce hatıram olsun diye bu videoyu hayatımdan resimlerle hazırladım. 22 ocak 2013

 
 
 
(Celal Çelik) Bazı Dostlarım, Akrabalarım, KomşularımLA Resimli Hatıra Klibi

Son söz :


Son söz :


 

   Bu kitap yayınlandığında hayatta olur muyum bilemem. Ben yine de e-mail adresimi yazayım. Tanışırız Allah ömür verirse : celalcelik@gmail.com  


Bir de minik bir tavsiyem olacak. Merak ettiğiniz her şeyi araştırın. Mesela bu kitapta merak ettiğiniz bir konuyu, kelimeyi google amcaya sorun.  Çalışkan bir öğrenciden gördüm bu hali...

 

    Yukarıda otuzbeş yılımın (2008) kısaca dönüm noktalarından bahsettim. Bir çok ayrıntı ve olayı anlatarak sizi sıkmak istemedim. Cahit Sıtkı Tarancı’nın dediği gibi otuzbeş yaş yolun yarısı değilmiş. Çünkü şair kırkaltı yaşında vefat etmiş.


Bugüne kadar pek çok arkadaşımın, komşumun ve akrabamın benim üzerimde çok hakları var.


Allah sizlerden razı olsun ve Allah bana yaptığınız her bir iyilik ve yardımları, binlerce katı ile sevap olarak defterinize yazsın inşallah...

Benim hakkım herkese helal olsun...

Sizler de haklarınızı helal ediniz.... 
 
             C. Çelik


DİĞER YEĞENLERİM 


















 
 


Sevdiklerime Son nasihat... Celal Çelik'in sesiyle


 

Tekrar Ankara’dayız

 

Tekrar Ankara’dayız


 

    Ankara'ya dönünce zorlansam da hiç sigara içmedim. Nefsimle savaşı yendim ve on yıl sonra tekrar kurtuldum. Ankara'da onbeş gün sonra tekrar teyemmümle beş vakit namaz kılma kararı aldım.

Şu an şubat ayının sonuna geldik. (2012) Şeker komasına gireli tam bir yıl geçmiş. Ereğli'den geleli hamdolsun, beş aydır hiç vakit namazı kaçırmadım. Babam sabah namazına uyandırıyor.


Yan yatar pozisyonda teyemmümle sabah namazını kılıp tekrar kendim yatabiliyorum. Babam oturumuma getirse de namaz bitince tek başıma yatamıyorum.


Şeker hastası olduğum için tatlı yiyemiyorum ama Allah bana baklava ikram ediyor. Namazlarımda ağlıyorum hamdolsun.

 
       Hatta babam mahallemizdeki camiye tekerlekli sandalyemle cuma namazlarına götürüyor. Aralık ayında babamla beraber çok şiddetli üşüttük. Gecelerce terledim. Onlarca antibiyotik kullandım. Kırk günde zor geçti.


Babam ise üç aydır hala düzelmedi. Ben öyle tahmin ediyorum ki ben yazın iki ay sigara içtim ve ciğerlerimiz doldu. Babam ise ben yanında içtiğim için etkilendi. Hakkını helal et babacığım. Bir daha mı tövbe ….


 
     Şu an pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutuyorum ve namazlarımda dua listemdeki iki yüzden fazla kişiye ismen dua ediyorum. Bakalım bu hayatta başıma daha neler gelecek.


Ama yine de halime binlerce hamdolsun. Şu an yeniden baharın gelmesini bekliyorum. Allah izin verirse mayıs ayında tekrar Ereğli'ye gideceğiz …...........


 


 


Belki de karşılaşırız


Kimbilir Belki de karşılaşırız


 

     Hatırlarsanız kitabın başında o sevdiğim kızın bana yazdığı son veda mektubundaki okumak istiyorum sözünü ve öğretmen olduğunu anlatmıştım. Google da yaptığım bir aramada onun Ereğli'ye tayin olduğunu öğrendim.


Ereğli'de o ameliyattan sonra, 1999'daki gibi yine bunalıma girdim. Babama zorla sigara aldırıp on yıl sonra tekrar zehirlenmeye başladım. Bir zamanlar aşık olduğum o kızla ilgili anıları hatırlayıp ağlayarak tekrar sigara içiyordum.


Bir şekilde onun evinin telefonuna ulaştım. Aradım annesi çıktı, onu istedim ve konuştuk. Tabi sizli bizli…

 
     Kendisini yirmi yıldır görmediğimi ve artık engelli olduğumu söyledim.  Ben de şu an Ereğlide oturuyorum dedim. Sadece nasıl olduğunu görmek için onu ailesiyle beraber evimize davet ettim.


Çünkü sonda takılıydı, ben yatakta yatıyordum. Kendisinin evli ve iki çocuğu olduğunu söyledi. Hastalığımı duyduğunu ve üzüldüğünü ama gelmesinin imkansızlığını belirtti. Allah mesut etsin. Ben zaten aşkımı kalbime gömmüşüm.


Kavuşmayı Allah’ın izniyle mahşere bırakmışım. Sadece ben onun şu anki halini ve bu yirmi yılda neler yaşadığını merak ediyordum. Hatta eşiyle gelmesini istedim ama kısmet değilmiş.
 

 

    Onunla yirmi yıl sonra aynı şehirdeydik. Belki karşılaşma umuduyla hep babamdan beni alışveriş merkezine ve parklara götürmesini istiyordum. Ama yine görüşemedik. Şeker komasına girdiğimden beri namaz kılmıyordum.


Şimdi ise her namazımda ona dua ediyorum. Bir de sigara illetine başlamıştım. Babamın yanında içince nefesi daralıyordu çünkü astım hastasıydı. Eylül ayıyla havalar soğumaya başlamıştı. Eylül ayı sonuna doğru Ankara'ya dönme kararı aldık.

O akşam Ereğlide sigarayı attım.

 


 

Ereğli’ye geldik

 

Ereğli’ye geldik


 

     Hayatımda ilk defa memleketimiz Konya Ereğlide bu kadar uzun kalabilecektik. Üstelik amcamgilde falan değil kendi evimizde…  Çocukluğumdan beri uzun kalmayı özlediğim yeşil Ereğlimizde evimize geldik.  Gündüzleri parklarda gezdik.


Akşamları apartmanın önünde komşularla oturduk, çay içtik. Hatta babam beni Selçuklulardan kalma Ulu Camiisine cuma namazlarına götürüyordu. Erkek kardeşimgil ve kız kardeşimgil Ereğliye tatile geldiler. Aile hep birlikteydi.


Yeğenlerim İrem, İsa, Ceren, Azra evin neşesiydi. Yeğenlerimi çok ama çok seviyorum. Allah sağlıklı hayırlı uzun ömürler versin.
 



 

     Fakat Ereğlide de sorunlar bitmedi. Önce idrar yapma problemi oldu. Babam lazımlık ördeği önüme tutup on - onbeş dakika bekliyordu. Ben de bu durumdan rahatsız oluyordum. Babam ve Menderes amcam beni Ereğli devlet hastanesine defalarca muayeneye götürdü.


Sonunda beni idrar yollarından kapalı yani kansız ameliyat ettiler. Ereğlideki evimizde yirmi gün sonda takılı yattım. Ramazandı ve ağustos sıcağı vardı. O yirmi gün yine sırtüstü yattım ve rahat uyuyamadım. Popom yine acıyordu.
 

 

 

Yemek yeme işkencesi


Yemek yeme işkencesi


 

     Bu sırada kızkardeşim ve yeğenlerim Ceren ve Azra moral kaynağım oldu. Ben bir ay serumla beslendim ve hiç yemek yemedim. Ağzımın içi yaraydı ve sadece dört kaşık çorbayı zorla içiyordum.


Bu arada kızkardeşim bir hafta bizde kaldı çünkü doğum iznindeydi. Bana her türlü yemeği yapıp zorla yedirmeye çalışıyordu. Yemezsen iyileşemezsin ye abicim diye yalvarıyordu. Ama ben sadece bir iki kaşık yiyordum.


Yani aslında kendim yemiyorum, annem ya da kızkardeşim kaşıkla yediriyordu. O zaman epey zayıflamıştım. Ama şimdilerde tekrar çok kilo aldım ve az yememi söyleyip duruyorlar.

 

 
    Neyse çok uzattım lafı… Bir ayda evde yattım. Şişkinliği ilaçlarla idrarla sonda dan boşalttım. Ağız kuruluğum ve nefes darlığımda düzeldi hamdolsun. Şimdi (2012) bir yıldır babam her akşam şeker için insülin iğnesi yapıyor.


Ve 2011 mayıs başında yataktan kalkıp tekerlekli sandalyeye oturabildim. Babam çorabımı giydirirken bir şeyi yeni fark etmiştim ve üzülmüştüm. İki ayağımın tabanı da uyuşuktu ve doktor sebebinin ani şeker yükselmesi olduğunu söyledi. Ölene kadar tabanlarım hep uyuşuk kalacakmış… 


Babam, annem ve ben çok yorulmuştuk ve bir hava değişimine ihtiyacımız vardı. Ereğlideki yeni aldığımız eve gitmeye karar verdik.


Nisan ayında ben evde yatarken, babam annemi Ereğliye göndermiş ve o eve sadece gerekli eşyaları , kredi karta taksitle aldırmıştı.


 

Ve sonunda evdeyim


Ve sonunda evdeyim


 

    Bir hafta da serviste yattıktan sonra doktor taburcu edebiliriz dedi. Ama ben hala çok şişkindim ve sürekli sırtüstü yatıyordum. Oturumuma gelemezdim çünkü nefesim daralıyordu. Babam parayla ambulans tuttu. Ambulansla eve giderken martın sonu gelmişti ve çok güzel bir hava vardı.


Güneş gülümsüyordu adeta. Ben ambulansta sedyede arka camdan etrafı seyrediyordum. Bir ay boyunca hastanede yatarken hiç ağlamadım fakat ambulans bizim sokağa girince gözümden yaşlar boşaldı. Nihayet eve geldik, yatağıma yatırdılar. Sanki o günler hayal gibi geldi bana…

 
     Eve geldik, Ha bu arada hastanede bir ay banyo yapmadım. Babam beni yatağın ortasına çekti. Başımın altına leğeni koyup başımı yıkadı. Öncesinde özel traş makinesı ile saçımı kesti.


Ama hala çok susuyordum ve hala nefesim daralıyordu. Babam tansiyon ölçme aleti, kan şekeri ölçme cihazı falan aldı. Zaten şekerim normal seyrine girince ağız kurumam geçermiş.


Annem ve babam gece sırayla yanımda yatıyorlar ve su isteyince veriyorlardı.
 





 

Servis odasına alındım


Servis odasına alındım


 

    Bununla beraber vücudumun şişkinliğini parmaklarımdan anlıyorum. Sadece başparmağım bile bileğim kadar olmuştu. Hemşire hanım elimi yumruk yapıp açmamı söyledi ama gücüm yoktu.


Birkaç kez kapayıp açınca yoruluyordum. Bir ara ümitsizliğe düşer gibi oldum ama çabuk toparladım. Bir daha hiç bilgisayar kullanamam diyordum. Fakat işte şimdi kitap yazıyorum hamdolsun.
 

 

    Sürekli sırtüstü yatmaktan popomdaki yara oluşması arttı. Ve ben dayanamaz oldum. Cuma günü baş doktor pazartesi seni yoğun bakımdan servise çıkarabiliriz demişti.


Fakat o cumartesi hem nefesim daralmıştı hem de acıdan yatamaz hale gelmiştim. Nöbetçi doktorlara yalvarıyordum. Sonunda telefonla babamı çağırdılar ve beni sedye ile servis odasına çıkarttılar.


Oh nihayet yoğun bakımdan çıkmıştım. Makine gürültülerinden kurtulmuştum. Fakat yine de serumdan kurtulamadım. Servisteki tek kişilik odada babam beni sola çeviriyor ve sırtımla yatak koruması arasına yastık sıkıştırıyordu.


Böylece yan yatarak popomu biraz dinlendiriyordum. Babam ise koltukta oturarak uyuyordu.
 

 

    Artık servise ziyaretçiler rahat geliyordu. Bir ay sonra annem ve babamı saatlerce bir arada gördüm. Ama yine serviste de beş dakikada bir ağzım, dudağım kuruyordu ve babam ağzıma su döküyordu.


Babamı gece beş dakikada bir çağırdığımdan uyutmuyordum. Bir çok ziyaretçi geldi sağolsun. Özellikle Efkan Vural hocam beni sık sık ziyarete geldi ve her akşam Yasin okuyup dua ettiğini anlattı. Pek çok kişi dua etmiş.


Allah o duaların hürmetine bana şifa verdi. Allah dua eden ve ziyaret eden, edemeyen herkesten razı olsun.

 

 

Diyaliz

 

Diyaliz ve nefes darlığı


 

    Sürekli sırtüstü yatmaktan popomda yaralar oluşmaya başladı. Hemşireler altımı temizlerken sağa ve sola çeviriyorlardı ya. O zaman iki üç dakikalığına popom dinleniyordu. Gün geçtikçe daha acıyordu. Serumlarla vücudum şiştikçe ağırlaşıyordum.


(Popom iki yıl acımaya devam etti. İltihaplar geçmedi. Meğer yoğun bakımda sürekli sırtüstü yatmaktan kıl dönmesi oluşmuş. Kasım 2012'de kıl dönmesi ameliyatı oldum. Şimdi iyiyim hamdolsun. Babacığım ameliyattan önceki iki yıl ve sonrasında bana bebek gibi baktı, pansumanlarımı yaptı. Allah ebeden razı olsun.)


Ve bu arada yine beş dakikada bir su istemeye devam ediyordum. Serumla şiştiğim için doktorlar beni diyalize bağlayıp biraz şişliği hafifletmeye karar vermişler.


Ben yoğun bakımda olduğumdan diyaliz makinesini buraya getirdiler. O gün ve birkaç gün sonra tekrar diyalize girdim. Bir sürü kablolar ve iğnelerle üç-dört saat kımıldamadan yatıyordum.
 




    Diyalizden çıktığım ertesi sabah nefesim daraldı. Zorlanarak nefes alıp veriyordum. Zaten habire susuyorum ya, hemşireyi çağırıp su istiyorum. O da yatağı kumanda ile biraz doğrultup su içiriyor ya. Ben bir yudum suyla ağzımı ıslattırıp hemşireden hemen yatağı indirmesini rica ederdim.


Çünkü nefesim çok daralıyor ve boğulacak gibi oluyordum. Şimdi artık babam gibi astım hastalarının nasıl nefeslerini alamadıklarını anlayabiliyorum. Hani Kanuni Sultan Süleyman son zamanlarında çok hastaymış. Zor nefes alıp verirmiş. Ve demiş ki:


“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi ,  olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”

Bunun üstüne söz olmaz.


 

Duvardaki saat

 

Duvardaki saat


 

     Ziyaretçiler, yoğun bakım odasına sadece beş dakikalığına alınıyorlardı. Her hasta için tek ziyaretçi kabul ediyorlardı. Yattığım yatağın karşısında yani hemşire masası olan duvarda bir analog saat asılıydı. Gözüm sürekli saatteydi. Saate bakıp beş dakika dolunca su istiyordum.


Yoğun bakımda pencere yoktu ve sürekli ışıklar açıktı. Hiç uyuyamıyordum. Zaten makine gürültüleri uyutmuyordu. Gözüm sürekli saatteydi. Ziyaret saatinde ya annem ya da babam geliyordu. O da sadece beş dakikalığına…


Babam gidince saate bakıyordum. Saat birdi. Yani öğlen. Duvardaki saate bakardım. Tekrar bire gelince gece bir, akrep birdaha biri gösterince ise ertesi günkü ziyaret saatiydi. Saniyeleri sayardım.


Gözlerim kapıda beklerdim. Yirmi gün o yoğun bakımda yemek yemedim ve uyumadım.




 
 

Tuvaletini yapmak

 

Tuvaletini yapmak ne büyük rahatlıkmış meğer


 

    Susuzluğum devam ederken büyük abdestim geldi. Yeni geldiğim bu yoğun bakımda da yine hemşirelerden utanıyordum. Sürekli serum verdiklerinden hem davul gibi şiştim , hem de tuvalete sıkıştım. Erkek bir sağlık görevlisi vardı.


Onu çağırdım ve durumu anlattım. Merak etme, sen yap altına biz temizleriz dedi. Yinede sıktım. Sonra fark ettim ki yanımdaki hasta dede altını pisletti ve  hemşireler temizledi. Bende çaresiz artık bıraktım ve rahatladım.



Sonra hemşire hanım geldi, kendisi zayıf olduğundan güçlü temizlikçi arkadaşını yardıma çağırdı. Ellerine ameliyat eldiveni gibi üç kat eldiven taktılar. Çıplaktım. Utancımdan gözlerimi kapattım.


Beni sağa sola çevirip altımdaki hasta bezini çıkardılar ve yenisini serdiler.  Allah razı olsun.